Hıdırlık kulesi Antalya’da bir anıt mezar arkeolojisi, rölöve - restitüsyon - restorasyon projeleri


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2005

Öğrenci: Şebnem Alp

Danışman: BURHAN VARKIVANÇ

Özet:

Hadrianus Takı'ıyla birlikte, Roma Dönemi Attaleiası'ndan büyük oranda sağlamve özgün olarak günümüze ulaşmış iki yapıdan birisi olan Hıdırlık Kulesi, Antalya merkezKaleiçi, Kılınçarslan Mahallesi'nde konumlanır. ?Hıdırlık Kulesi? adlandırılmasını,Hıdrellez kutlamalarının günümüzde de sürdüğü bir yeşil alan olan anıt civarının ?yeşil,sulak alan? tanımına uyan yapısı, olasılıkla Hıdrellez kutlamaları ile ilintili olarak Türkdevrinde almıştır. Yapı, küçük onarım ve kullanıma bağlı bazı değişikliklere karşın özgünformunu oldukça iyi korumuş, bu güne kadar ciddi bir bilimsel çalışma ve yapısal anlamdaciddi bir onarım görmemiş, kaderine terk edilmiştir.Yapı, kuzeydoğu-güneybatı ve güneydoğu-kuzeybatı aksında yerleştirilmiş; altta17,20x17,30 m. ölçülerinde kareye yakın bir plana sahip kaide bölümü ve kare planlıkaidenin merkezine yerleştirilmiştir, 7,95 m. çapında silindir formundaki üst kattanoluşmaktadır.Kuzeydoğu cephesi ana giriş cephesi olup, hem altta hem de üstte cephe merkezineyerleştirilmiş kapılar vardır. Mezar odasına giriş kapısı on tarzında bir kapı olup, özellikleyapının bu cephesinde görülen yoğun dolgudan dolayı, kapının orijinal yüksekliğigünümüzde tespit edilememektedir. Kapının her iki yanında, 6'şar tane, `'faskes'' olarakadlandırılan kabartmalar yer almaktadır. Güneydoğu cephesinde üç, güneybatı cephesindetespit edilebilen iki ve kuzeybatı cephesinde de bir tane olmak üzere, cephelere yansıyanmazgal açıklıkları göze çarpmaktadır. Ayrıca, kuzeybatı cephesinde, ana kapıdan dahaküçük olup orijinalde üst kata çıkışı sağlayan bir kapı daha yer almaktadır. Cephemerkezine yerleştirilmiş bu kapının da orijinal yüksekliği zemin dolgusundan dolayı tespitedilememektedir.Kaleiçi'ne dönük ana cepheden, ana mezar odasına ulaşımı sağlayan dromosşeklindeki giriş koridoruna girilir. Bu koridorun sonundaki -bu gün mevcut olmayan- birkapıyla ana mezar odasına ulaşılır. Bu mekana açılan üç adet büyük niş bulunmaktadır. Bunişlerden güneybatı cephesindekinin dışa bakan duvarında, yaklaşık 1,90x2,15 m.boyutlarında, modern onarımlarla sonradan kapatılmış büyük bir açıklık gözeçarpmaktadır. Ayrıca, güneybatı ve güneydoğu nişlerde bulunan yükseltilmiş platform,güneybatı niş içinde dağılmış durumdadır. Giriş koridoru ve mezar odası içindeki bütünmekanların üstü, yarım daireye yakın formda tonozla örtülmüştür.Kuzeybatı cephesindeki kapı moloz taşlarla doldurulduğu için, üst kata çıkışgünümüzde ana mekanın güneydoğusundaki niş içinde sonradan açılan açıklık aracılığı ilesağlanmaktadır. Bu açıklık kaide üstüne ulaşılan taş bir merdivene açılmaktadır.Kuzeydoğuya dönük, üstü yarım daire formunda kemerli bir girişin açıldığı dairesel birmerdivenle üst kata ulaşılmaktadır. Üst katın merkezinde zeminden yükseltilmiş veorijinalde mezar sahibinin bir heykelini taşıyan kare formunda bir kaide yer almaktadır.Seyirdim yolu ile kaide arasındaki döşeme oldukça deforme olmuş, yer yer tuğla ilekaplanmış, orijinal döşeme kotu tespit edilememiştir. Seyirdim yolu kenarındaki den-danbloklarının bir kısmı in situ konumundadır: Bu blokların arasındaki korkuluk bloklarınınise büyük bir kısmı -kuzeydeki üç blok dışında- yok olmuştur. Yapının sur sistemine dahiledildiği dönemde, den-dan blokları arası, güneybatı, güney ve güneydoğu yönlerindemoloz taşlarla doldurularak yükseltilmiştir.Hıdırlık Kulesi hakkındaki ilk bilgilerimizi aldığımız ünlü gezgin Evliya Çelebi'nin?Kız Kulesi? olarak adlandırdığı ve savunma sisteminin bir parçası olarak gördüğü yapınınbir mezar yapısı olduğunu 1874 yılında ilk kez W. Hirschfeld ileri sürmüştür.K. G. von Lanckoronski'nin ardından pek çok araştırmacı ve bilim adamıtarafından incelenen yapının, Romalılar'a ait bir mezar yapısı olduğu; benzerlerini Romamezarlarında yada mausoleumlarında bulunduğu, konsüllük makamını simgeleyenfasceslerden dolayı kentin yerlisi bir Roma konsülünün mezarı olabileceği ve yapının .S.1. yada 2. yy. içlerine tarihlenmesi gerektiği kanısına varılmıştır.Hıdırlık Kulesi, gerek formu, gerekse anıtsallığı ile Roma Dönemi'nin gelenekselmausoleum tipini en iyi şekilde yansıtan ve Kent Roma'ya özgü tipi ile Anadolu için tekörnek olan bir anıt mezardır. Çok katlı mezar anıtı tipinin en erken ve en anıtsal örnekleriErken Klasik Dönem'den itibaren Anadolu'da görülmeye başlanmış, en anıtsal örneğiniHalikarnas Mausoleumu ile bulmuştur. Hıdırlık Kulesi, gerek formu gerekse plan şemasıile, Anadolu'da gelenekselleşen mausoleum tipinden uzak olup, benzerlerine büyük ölçüdetalya'daki anıtsal mezar yapılarında rastlanmaktadır.Özgün işlevi mezar olan ve bu işlevini Geç Antik Dönemin sonuna kadar sürdürenyapı, Hıristiyanlığın tüm antik dünyaya egemen olması ve çok tanrılı dinin yasaklanmasıile en geç .S. 4. yy. sonlarında ve en azından pagan mezarı işlevini yitirmiş olmalıdır.Yapı, zamanı günümüz verileri ile kesin olarak saptanamasa da, olasılıkla 7. yy.'dasavunma sisteminin bir parçası haline getirilmesi ile farklı bir amaca hizmet etmeyebaşlamıştır. Erken Bizans Dönemi ile birlikte işlevi değiştirilerek, önce dinsel bir yapısonra da kentin savunma sisteminin parçası haline getirilmiş ve bu işlevini 19. yy.'a kadarsürdürmüştür. Son olarak da 1950'li yıllarda Antalya Belediyesi'nin malzeme deposuolarak kullanılan, günümüzde de genel kullanıma kapalı olan yapı, BüyükşehirBelediyesi'nin sınırlı sürelerde düzenlediği kültürel ve sanatsal etkinliklerde ziyareteaçılmaktadır.Yeni işlevlerine yönelik eklentiler, bazı kalıcı tahribatları ve mekansal değişiklikleride beraberinde getirmiştir. Bunlar yanında gerek üst katın eklentilerle daha da arttırılanağırlığı, gerekse tektonik hareketler yapı bütünlüğünde gözle görülen kayma, çatlama,ayrılma gibi statik dengeyi rahatsız eden sonuçlar doğurmuştur. Eksik yerlerintamamlanması yönündeki gelişigüzel girişimler ise yapının orijinal dokusunutamamlamaktan ve yapı statiğini desteklemekten uzak kalmıştır.Yapı ilk bakışta tüm özgün özelliklerini koruyor gibi algılansa da, özellikle ikincikullanım evresinin beraberinde getirdiği eklemeler ve değişiklikler ile orijinalde var olanbazı özellikler ortadan kalkmıştır. Söz konusu eklemeler, doğal aşınma ve kayıplaryanında, özellikle 1930'lu yıllardaki sur duvarlarının yıkımına yönelik uygulamalarsırasında büyük ölçüde yapıdan uzaklaştırılmıştır. Bu süreçlerdeki uygulamaların, her ikikattaki özgün donanımların yitirilmesinde etken olmasına karşın; günümüzde izlenemeyenbazı orijinal ayrıntıların rekonstrüksiyonu yapılabilmektedir. Kalan izler de yapının mezarişlevi yanında, değişik dönemlerde savunma kulesi ve kutsal mekan olarak kullanıldığınaişaret etmektedirler.Kulenin 1955 yılındaki tescilinden sonra, ayrıntılı bilimsel araştırmaları ve onarımçalışması yapılmayan ve kaderine terk edilen yapı, bu çalışma kapsamında ayrıntılı olarakele alınmış, bunun yanında rölöve çizimleri, restitüsyon ve restorasyon projeleri bilgisayarortamında hazırlanarak gelecekteki kaçınılmaz düzenlenme ve onarımlara zeminhazırlanmıştır.Rölöve çalışmaları, rölöve çizimleri, malzeme analizleri yanısıra malzeme vestrüktürde oluşan sorunlar analizleri olarak alt başlıklar altında irdelenmiştir. Restitüsyonprojesi, yapıda varolan izlere, yapı ile ilgili yazılı kaynaklar ve görsel belgelere, benzerkütle, fonksiyon ve plan şemasına sahip diğer yapılarla olan tipoloji araştırmalarınadayanarak hazırlanmıştır. Restorasyon (Koruma-Onarım) Projesi hazırlanırken, yapınınkoruma ve kullanım sorunlarını çözmeye yönelik müdahale ilkeleri belirlenmiştir. Yapınınsadece orijinal halini değil, zaman içinde geçirmiş olduğu bütün evreleri korumak vesergilemek amaçlanmıştır. Arkeolojik verilerle doğrulanmayan, herhangi bir belge vebilgiye dayanmayan bölümlerde tamamlamadan kaçınılmış, yapının tamamlanmasıamaçlanmamıştır. Mevcut izlerin sağlamlaştırılması ve yapının yaşamını sağlıklı olaraksürdürmesini sağlayıcı önlemlerin alınması restorasyon projesinde önerilmiştir.